Her insanın isteğidir uzun yaşamak hatta ölümsüz olmak günümüzde ölümsüzlük halen üzerinde çalışılan bir alan Fakat uzun yaşamla ilgili çalışmalar her gün önümüze getiriliyor yalan yada gerçek uygulamak için can atıyoruz buna bende dahilim:) Ve kendi adıma bir çok araştırma yaptım gözlemledim pusu kurdum sonunda karar verdim bu araştırmamı siz takipçilerimizle paylaşmaya. Videom gayet açık anlaşılır ve basit olma özelliğini taşımaktadır sizi hiç bir şekilde yormayacağını ümit ediyorum . İyi seyirler.
Yemek yeme alışkanlığımız tam anlamıyla değişmiş durumda hızlı yaşamın beraberinde getirdiği hızlı yeme uygun yeme gibi doğamıza aykırı gelişen kötü beslenme kültürü oluşmuş durumda. İnsanlarımız uygun diye kalitesiz sığ ekmeğin arasına koyulan adı et olan ve iki lira verip yemek yediğini zanneder oldu öyleki bir diğeri diğerine bu kötü tablo karşısında afiyet olsun diyebiliyor trajikomik bir şekilde. Dünya tek ellerinin jingle yaptıkları bestedir lazım olan zahmetsiz bir ürün ve bir ateş yiyecek insan mutlaka gelecek ve teşekkür edecek. Yapılan çalışmalar özellikle türkiyenin beslenme alışkanlığının böyle devam etmesi durumunda 10 yılın sonunda insanımızın tamamına yakını obez yada sınırda olacağını açıklıyor. Bence yapılması doğru olan bu kebapçılara fast food zincirlerine prim verilmemesi hiç bir şekilde adına yemek dedikleri ürünlerden almamaları olacaktır. Ben 80lerde doğmuş birisi olarak hiç bir zaman bu kadar kanser hastalığı duymadım bukadar insanlık dışı beslenildiğini'de hatırlamıyorum küçük bir örnek vermem gerekirse eskiden düzinelerce çorba çeşitlerimiz varken günümüzde sadece iki yada üç çeşit çorbamız kaldı bunun tek nedeni sizlerinde bildiği üzere önümüze hızlı ve uygun diye sürülen gıdalara talep etmiş olmamız inanın hiç bir şey için geç değil halen ayakta durmaya çalışan çok değerli lokantalarımız var bence denemekte yarar var. Unutmayın güzel bir hayat sağlıklı yemekten geçer bu alışkanlıklarımızdan kurtulmadığımız sürece ne sağlığımız nede hayatımız güzel olacak.
Takipçilerimizin maillerine istinaden yanlış bilinen soruları elimizden geldiğince anlatmaaya çalıştık. Deep web ile ilgili bildiğiniz bilmedikleriniz kısacası yararını gördüğümüz çalışma yayınladık buradaki amaç deep web yada internetin karanlık yüzü olarak bilinen deep web ile ilgili gerçekci bir araştırma yapıp sizlere sunmak istedik umarım faydalı olur iyi seyirler.
Unutulmaz ve izlenmesi gereken filmler serisi'nin üçüncü bölümünü siz değerli takipçilerimizin beğensine sunuyorum. Bu filmleri izlediğinizde inanın size olumlu anlamda katacağı çok şeyler var mutlaka izlemeye çalışın. Şimdiden iyi seyirler.
Dogayi,denizi,kumu,topragi,agaci,böcegi ile burada tüm bunlara asik olabilir sonunda ayrilik acisi çekebilirsiniz. Günümüzde fethiye denilince akla ilk gelen ölü deniz ve civar esnaflarının işletmelerin pahalı 2 yıldızlı ürünleri akla gelir. Aslında iyi bir araştırmayla yada direkt bizim pusulamız doğrultusunda ziyaret ederek bunun aslı ile alakalı olmadığını kendi gözlerinizle görebilirsiniz. Peki ohalde nedir bu söylenenler fethiye hakkındaki kötü yorumlar? Blogumuzu takip edenler bizim 5 yıldızlı açık hava cezaevi görünümündeki otellere karşı olduğumuz gerçeğini bileceklerdir Buna bağlı olarak hiç bir zaman bu yıldızlar arası otellere gitmeyin demiyoruz fakat fethiyeye gidecekseniz yıldızı gökyüzünde aramanız gerekir. Kendi aracınızla yada kiralık aracınız olduğu varsayımıyla tavsiyelerime devam edecek sonlandıracağım İstanbul fethiye arası yaklaşık olarak 800 km. Fethiye sınırına girdiğiniz anda yollarda kar suyu ile yapılmış çay satan teyzeler göreceksiniz bunlardan mutlaka tatmalısınız Konaklamak için mutlaka faralya köyüne ilerlemelisiniz burada size tek ve samimi tavsiyemiz Dünyalar tatlısı recep bey ve eşinin işletmeciliğini yaptıkları keyif motel'i bulmanız Burada her şey ama her şey sizin keyfinizi yerine getirecek şekilde yaratılmış odanıza yerleştikten ve balkonunuzdaki jakuzinizde 15dk lik bir duş aldıktan hemen sonra Yukarı yani odanızın üst katındaki tüm kelebekler vadisini eşsiz bir görüntü ile size sunan terasa çıkımalı eğer aç iseniz mutlaka tarladan direkt koparılan domates ve biberlerle yapılan menemen siparişi vermek eğer toksanız Kaynak suyundan yapılan türk kahvesi söylemek bence ilk gününüzü burada geçirin akşama doğru güneşin batışını izlemenizi dahada keyiflendirecek şarap söyleye bilirsiniz seçimi recep bey'e bırakın:) Sabah kahvaltınızı tadını çıkara çıkara yaptıktan sonra ölüdenize gidin burada deniz bisikleti en ideal olanı günlük kiralamak en mantıklısı bununda size maliyeti 120 TL ile 150 TL arası olacak Şuna dikkat edin bisiklet kiralamadan önce mutlaka yanınıza atıştırmalık yiyecek ve su alın deniz bisikletinde erzaklarınızı koyabileceğiniz yer var eğer bu dediklerimizi yapmaz iseniz baya bi meşakkatli ve maliyetli bir gün olabilir. Deniz bisikletiyle açılın açılabildiğiniz kadar sizin engelleyen dalga olmayacak nasıl olsa doyasıya yüzün gökyüzündeki yamaç paraşütlerini izleyin arada Ertesi gün kaya köyüne gidin sabahtan öğleye kadar gezin bu biraz kültürel bilgi gerektiriyor yani kaya köy ile ilgili mutlaka araştırma yapın keşfinizde size çok yararı olacak Sıcak bunaltıcı olduğunda size tavsiyem baba dağ'ına çıkın yanınıza mutlaka kışlık bir kaç giysi alın hemem hemen 3000 metre illaki üşeyeceksiniz zirve kafe!de oturup yamaç paraşütü yapanları izleyin Gizli kent şelalesi'ne yürüyüş düzenleyin ayakkabıyı dert etmeyin sadece 3 ila 5 tl vererek kiralaya bileceksiniz ağaç evlerde yemek yiyip kahve için çam ağaçlarının seslerini dinleyin Saklı kent kanyonuna yürüyüş yapın hayatınızda görmediğiniz vadi kanyon vb görmeye hazır olun ihtişamı sizi zaman zaman korkutacak Eğer gücünüz cesaretiniz tam ise kelebekler vadisine tepeden yürüyerek (trekking) inin çok zorlu olacağını unutmayın yaklaşık 2 saat sürecek Vadi kumsalını boydan boya gezin suya girin sonrasında kumsalın yolunun tam arkasında vadinin içine bir yolculuk yapın buradada sizi akarsular ve şelale karşılayacak. Son olarak fethiye videosunu sizlerle paylaştık iyi seyirler.
Beni çok şaşırtan bir olaydırki ben gördüğümde küçük dilimi yuttum. Önce bir araştırma yaptım şişli etfal hastanesi içinde kaç tane halka açık herkesin kullanabiliceği tuvalet vardır diye sayısını öğrendiğimde bunun 50 üzeri gibi bir rakamla karşılaştım. Şimdi sormak lazım seni bu skandala iten neydi tuvalet bolca varmış zaten! Tuvalet yok desen hadi yetmiyor desen ama rakam 50 yahu bunu geçtim çünki amaç tuvalet bulmak değil belli. Hadi diyelim doktoruna kızdın ve şiddetsiz eylem yapıcam dedin ayakta s...m dedin ama ey insan orasıda asansör girişi doktorun orada ne işi var doktor odasına pekala kapısından giriş yapıp yine odasına girer ayakta dışkı çıkarma eylemin yapabilirdin ve başarılıda olurdu. Diğer kafama takılan soru ise hala sütyen takmayan kadınlara yollu gözüyle bakan mahalle baskısı yapmayı kendine amaç edinmiş bir toplumun saygın olarak görülen sözüm ona teyzesi haberin varmı iç çamaşırı giymemişsin sütyen dediğin dondurmada külah
Edward Norton’la tanışma filmi de diyebiliriz. Norton daha ilk filminden ileride yapacağı iÅŸlerin bir önizlemesini vermiÅŸ. İlk Korku, daha sonraki iÅŸlerinde de karşımıza çıkan ÅŸizofrenik bakışları Norton’ın en genç halinde izleme fırsatı sunuyor bizlere. BaÅŸrolde yer alan usta aktör Richard Gere’in gölgesinde kalmayı kabullenmeyen daha doÄŸrusu doÄŸası gereÄŸi kabullenemeyen bir Edward Norton var karşımızda. Belki de bu sebeple çoÄŸu insan Norton’ın yeteneÄŸinin doÄŸuÅŸtan geldiÄŸini savunuyor. 2000 kiÅŸi arasından Aaron rolü için seçilmesinin baÅŸka bir nedeni de olamaz diye düşünüyorum. Birden fazla temanın oldukça baÅŸarılı bir biçimde iÅŸlenmesiyle IMDB’de 7.7 puan almayı baÅŸaran bu film salt Edward Norton’ın final sahnesindeki oyunculuÄŸu için bile izlenebilir.
2. American History X /Geçmişin Gölgesinde (1998) IMDB: 8.6
Her ne kadar Edward Norton’ın döktürdüğü bir film olsa da baÅŸarısını oyunculuklar kadar kurguya da borçludur “GeçmiÅŸin Gölgesinde.” Yönetmenin ilk deneyimi olmasına raÄŸmen ırkçılık üzerine çekilmiÅŸ milyon tane filmin önüne bir anda geçmeyi baÅŸarabilmiÅŸtir. Herkesin en az bir defa izlemesi gerektiÄŸini düşündüğüm bu film Edward Norton’a en iyi oyuncu Oscar adaylığını getirmiÅŸtir. Rolü için fiziksel deÄŸiÅŸimin yanı sıra ruhsal bir deÄŸiÅŸimden de geçtiÄŸi izlenimini uyandıran performansı filme damgasını vurmuÅŸtur. Hiç kuÅŸkusuz en etkileyici sahnelerinden biri Norton’ın bir bakışıyla oyuncu, film, senaryo gibi kavramları tamamen soyutlaÅŸtırarak karaktere büründüğü andır.
3. Fight Club/ Dövüş Kulübü (1999) IMDB: 8.9
Edward Norton ve Brad Pitt’in baÅŸrolleri paylaÅŸtığı David Fincher’in efsane filmi hakkında pek bir ÅŸey söylemeye gerek yok sanırım. Kültler arasında yerini çoktan almış olan Dövüş Kulübü’nü ÅŸu sözlerle bir kez daha hafızalarda canlandırmakta yarar var:
“Lanet olsun! Bütün bir nesil benzn pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuÅŸ. Reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peÅŸinde… Nefret ettiÄŸimiz iÅŸlerde çalışıp, gereksiz ÅŸeyler alıyoruz… Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Bir amacımız ya da yerimiz yok. Ne büyük bir savaÅŸ yaÅŸadık ne de büyül buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaÅŸ. En büyük buhanımız hayatlarımız...”
4. 25. Hour / 25. Saat (2002) IMDB: 7.7
Oscarlı oyuncu Philip Seymour ile halen nasıl Oscar alamadığına ÅŸaşırdığımız Edward Norton buluÅŸması. Edward Norton’ı diÄŸer rollerinden farklı bir rolde görüyoruz. Bu nedenle dönüm noktası niteliÄŸinde bir film sayılabilir. Özellikle monolog performansları kendisine bininci kez hayran olmamızı saÄŸlayacak nitelikte.
5. The Painted Veil/ Duvak (2007) IMDB: 7.5
OyunculuÄŸun bir senaryoyu nerelere taşıyabileceÄŸini gösteren filmdir bana göre. Oldukça sıradan bir hikaye olmasına raÄŸmen Edward Norton ve Naomi Watts’ın performansları izlemesi keyifli bir dram ortaya çıkarmış. Aynı adlı romandan uyarlanan film GüneydoÄŸu Asya’da çekildiÄŸinden midir bilinmez kendi türleri arasında ön plana çıkmayı baÅŸarıyor. Norton’ın içinden daha kaç karakter çıkabilir gibi cevabı olmayan sorular da film sonrası akılda kalanlar arasında olacaktır.
The Prestige ile aynı zamanlarda vizyona giren aynı derecede baÅŸarılı bir sihirbaz filmi. Kurgusu da en az Prestige kadar ÅŸaşırtıcıdır. Özellikle beklenmedik finali ve Norton’ın yanı sıra Jessica Biel ve Paul Giametti’yi barındıran kaliteli oyuncu kadrosuyla izlenmeye deÄŸe bir filmdir.
7. The Incredible Hulk (2008) IMDB: 6.9
Karşımıza oldukça farklı bir Edward Norton çıkartan film. Bu tarz filmlerden hoÅŸlananlar için Edward Norton’ın enfes oyunculuÄŸu kaçırılmamalıdır tabi ki. Ancak ben senaryo ve kurgu açısından Norton’ın seviyesinin altında kalmış bir film olduÄŸu kanısındayım. Yine de aksiyon dolu, keyifli bir 2 saat geçirmek için tercih edilebilir.
8.Moonrise Kingdom /Yükselen Ay Krallığı (2012) IMDB:7.8
Wes Anderson’ın elinden çıkmış bir filmi beÄŸenmemek mümkün deÄŸildir benim için. İşin içinde bir de Edward Norton varsa gerisini siz düşünün. Yükselen Ay Krallığı, Norton severler için çerez tadında bir filmdir. İzlediÄŸinizde İlk Korku filmindeki Edward Norton’ı anımsatır. İlk Korku’daki Aaron’ın avukatına nasıl biri olduÄŸu sorulduÄŸunda izci bir çocuk gibi cevabı alınmıştır. Belki de Anderson’ın Edward Norton’a bir izcibaşı rolü biçerken esin kaynağı oyuncunun ilk filmi olmuÅŸtur.
Filmin kadrosu insanın iÅŸtahını açan türden: Bruce Willis, Tilda Swinton, Bill Murray, Frances McDormand Norton’a eÅŸlik eden usta oyuncular.
Ayrıca her Wes Anderson filmi gibi müthiş bir müzik ziyafeti de sizleri beklemekte. Fragmanda çalan şarkı için: Francoise Hardy - Le Temps de l'Amour
9. The Grand Budapeste Hotel /Büyük Budapeste Oteli (2014) IMDB:8.1
2014 yılının en iyi filmlerinden. Wes Anderson-Edward Norton buluÅŸmasının ikinci ürünü. Oyuncu kadrosu tabi ki Anderson’a yakışacak bir kadro. Sanatsal bir anlatımın, naif bir senaryonun buluÅŸması. Mutlaka izlenmesi gereken bir film. Burma bıyıklı bir Edward Norton ise bonusu.
10. Birdman/ Atmaca (2014) IMDB: 7.9
GeçtiÄŸimiz yılın sinema dünyasına bir armaÄŸanı daha. Michael Keaton’ın baÅŸrolde oynadığı filmde Edward Norton’ı küstah bir tiyatrocu olarak izliyoruz. Artık Norton’ın oyunculuÄŸunun üzerine söylenecek veya tartışılacak pek bir ÅŸey kalmadığını biliyoruz. Bu yüzden arkanıza yaslanıp büyük bir keyifle takip edeceÄŸiniz uzun ancak akıcı, kült olmaya aday Birdman ile baÅŸbaÅŸa bırakıyorum sizleri.
Duvar’a Karşı, Temmuz’da ve son olarak Kesik filmiyle karşımıza çıkan Fatih Akın,Türk asıllı Alman bir yönetmen. Siya SiyaBend ise Akın’ın müzikle İstanbul’un tarifini yaptığı İstanbul Hatırası (Crossing the Bridge the Sound of İstanbul) adlı belgeseliyle adı duyulan grup. Ancak grubun oluÅŸumu belgeselin yapımından çok daha öncesine dayanıyor.Kendilerini Fatih Akın aracılığıyla anlatma fırsatı yakalamışlar sadece.Yaklaşık 19 yıldır albüm çıkarmaksızın sokak müziÄŸini gerçek anlamda yaÅŸatan Siya SiyaBend, gölgenin gölgesi anlamına gelen adını mezapotamyadaki bir halk kahramanından almaktadır.Özgür insanlara müzik üretiyoruz sloganıyla dikkatleri çekmeyi baÅŸaran grup doÄŸaçlama müziÄŸin yanı sıra semahlar ve deyiÅŸleri de kendilerine özgü bir ÅŸekilde yorumlamaktadırlar. KurulduÄŸu günden itibaren sokağın nabzını tutmakta ve belirli bir türü benimsemeyi reddetmektedirler.Bugünlerde Hakan Özboz (gitar/vokal), Memduh Özdemir (bas) , Murat ToktaÅŸ (solist/gitar/perküsyon) ,Erdem (davul), Li kadrosuyla yoluna devam etmektedir. Grubun solistliÄŸini bizon lakaplı Murat ToktaÅŸ üstlenmektedir. Kendileri yaptıkları müziÄŸi ÅŸu cümle ile özetliyorlar: doÄŸaçlama öykü anlatan muratın vokali doÄŸaçlama çalınan müzikle ssb sezgisel düşgörücü bir öykübilimcilik eylemidir. Grup, müzik alanındaki normlara tepki olarak ortaya çıkmış. Günümüz müzik standartlarının oldukça ötesinde bir müzik algıları var. Bu sebeple de müzik piyasasının karşısında yer almayı tercih ediyorlar. Çıkardıkları demoları elden dağıtarak var olmaya çalışsalar da grubun solisti Bizon Murat son zamanlarda bıçağın kemiÄŸe dayandığını söylüyor. Polisin sokakta çalmalarına ve CD’lerini satmalarına engel olmaya çalışmasının yanı sıra kimilerinin sırf sokakta çaldıkları için onları küçümsediÄŸini hatta hastalıklılarmış tavrı takındığını dile getiriyor. Tüm bunlara bir de geçim sıkıntısı eklenince gelen albüm tekliflerini reddetmenin zorluÄŸundan da bahsediyor. Bu durumda ise bir albüm çıkarıp gelen parayla adam gibi iÅŸler yapmak istediÄŸini de ekliyor.
Dünya üzerinde binlerce şehir ve bu şehirlerde yaşayan milyonlarca insan... Tüm bu şehirler ve insanlar birbirleriyle sonu gelmez bir etkileşim içerisindeler. Geçmişten günümüze dek toplumların bir araya gelmesiyle oluşturduğu şehirler değişen dinamikleriyle beraber aynı toplumları etkilemeye devam ediyor. Sokaklar, caddeler, binalar ve şehir dendiğinde akla gelen diğer tüm unsurlar bireylerin yaşam tarzlarına tutulan birer ayna niteliğini taşıyor. Doğaya kentleşme ile biçim verdiğini düşünen insanoğlunun aslında kendini şekillendirdiği de tutulan bu ayna sayesinde anlaşılıyor. Doğaya verilen zarar zamanla insanlara verilen bir zarar haline gelirken, yapılan her yatırım bir nebze olsun kişilerin geleceklerini güvence altına alıyor.İnsanlar şehirleri kirletiyor. Öyle ki yaşamın her katmanına yayılan bu kirlilik türlerine isim koymakta zorlanır hale geliyoruz.Gürültü kirliliği, hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği ve görüntü kirliliği adlandırabildiklerimizden sadece birkaç tanesi. Ne yazık ki finansal çıkarlar uğruna tahrip edilen doğaya verilen zararı anlatmaya kalktığımızda bu tamlamaların tümü yetersiz kalıyor. Dikilen her yeni gökdelen gökyüzüne kim daha çok yaklaşabiliyor yarışı içinde.Ekonomik ve siyasi gücü elinde bulundurulanlar kat sayısı iki hatta üç basamaktan oluşan binalar dikerek medeniyetin zirvesine ulaşılacağı propagandasıyla kendilerini haklı çıkarma derdindeler."Metropol" adı altında kirliliği şehirleşmenin en doğal sonucu olarak lanse ettikleri bu yapılar ile küçük bir çocuğun kendisinden başkasının faydalarını gözetmeksizin oyuncaklarıyla kurduğu ve boyunun üç-dört katı çarşaflarla örttüğü yapılardan ideolojik olarak ne farkı var? Annesinin o çarşafları daha sonra ne zahmetlerle yıkayıp ütüleyeceğini umursamayan çocuk misali şehirleşmeyi çıkarları doğrultusunda anlayanlar da düşüncesiz davranışlar ve uygulamalarla hem topluma hem de çevreye geri dönülmesi zor zararlar veriyor.Kentlerin içinde bulunduğu durumu tek bir insan grubuna mal etmek tabi ki doğru bir davranış değil. Bireylerin üzerlerine düşen görevleri bilinçsiz ya da bilinçli bir şekilde yerine getirmemesi de düzensiz şehirlerin oluşmasının bir diğer önemli nedeni.Şehirler insanları kirletiyor. Koşuşturmayı günlük hayatın merkezine koyan kentli yaşam şekli insan enerjisini sömürmek üzerine kurulu. Temel sorumlulukların yanında kendine de vakit ayırmak isteyenler kazananı olmayan bir maratonun yarışçısı haline geliyorlar. Hızlı yaşamanın bir mecburiyete dönüştüğü şehirler insanları her alanda bir rekabetin içine sürüklüyor. Sonuç olarak menfaatçi, diğer insanları ve canlıları önemsemeyen, piramidin tepesine kendini yerleştiren bireyler ortaya çıkıyor. Şehirsel yapıların zarar verdiği maddi değerler, yozlaşan manevi değerlerle birlikte toplumun katmanlaşmasına yol açıyor. Bu durumsa artık görmeye alışkın hale geldiğimiz problemleri beraberinde getiriyor. Psikolojik sorunlar toplumu tüketecek seviyeye çıkıyor; cinayetler, tecavüzler, soygunlar sıradanlaşıyor. İnsanın doğanın kaynaklarını tüketmesine karşılık şehir yaşamı dainsanı tüketiyor. Herhangi bir kimliğe bürünememiş, insanını fabrikada işler gibi biçimlendiren bu türmetropollerin aksine doğaya uyum sağlamayı başarabilmiş şehirler kent yaşamının insanı olumsuz etkilediği düşüncesinin antitezi konumunda. Şehirlerin insanı üzerine giydiği bir kıyafet misali tanımladığını kabul edecek olursak bireysel çıkarlar yerine toplumsal çıkarların esas alındığı kentlerin hedef kabul edilmesi gerektiği gerçeği apaçık bir şekilde karşımıza çıkıyor.
Konumuza uygun gördüğümüz videoları izleyebilirsiniz.
Yaşadığımız hayatların sınırları vardır. Doğası gereği insan bu sınırların dışına çıkmayı hayal etmeden yaşayamaz. Düşlerimiz en karanlık zamanlarda bir umut ışığı olur bizlere. Ya da düşlerimizi yaşayanlar. Gerçekle ulaşamadığımız bu ışığa kurgu yoluyla ulaşmaya çalışırız. Kurgusal karakterlerin yaşamlarından kendimize pay biçmeye başlarız. Onların başarılarıyla mutlu olur, sıkıntılarıyla üzülürüz.Biz ki çevremizde yaşanan onca sıkıntıya aldırış etmeyen insanlar, okuduğumuz kitabın karakterinin başına bir şey geldiğinde kimi zaman bir ah çeker kimi zaman da gözyaşlarımıza hâkim olamayız. Oysa bilmiyor muyuz bu olayın sadece bir kurgudan ibaret olduğunu? O halde bizi bu denli etkileyen ne?
Ben insanların birden fazla karakteri olduğuna inanırım. Ortaya çıkardıkları veya çıkartmadıkları fakat ruhlarının derinliklerinde bir yerlerde her zaman var olan, ortaya çıkmayı bekleyen.Kurgu denen kavram da hayatın ta kendisidir. Bu yüzdendir ki her okuduğumuz, izlediğimiz kurgusal karakterde kendimizden bir parça buluruz. Bizi bize anlatan. Ya hayalini kurduğumuzdur kurgu ya da gerçeğimiz.İnsan ile kurgu arasındaki bütünleşme işte bu noktadan sonra başlar.
“Bütün güzel kadınlar zannettiler ki AÅŸk üzerine yazdığım her ÅŸiir Kendileri için yazılmıştır. Bense daima üzüntüsünü çektim Onları iÅŸ olsun diye yazdığımı Bilmenin”
Der Orhan Veli “İş Olsun diye” adlı ÅŸiirinde.Birkaç dizede özetler aslında insanı kurguya yönelten noktayı.
Kurgu dünyayı yaşanabilir hale getirir. En az biz olan, bizi anlatan olay ve karakterler kadar zıt ve farklı olanı da severiz. Tekdüze yaşamlarımızdan bizi koparıp farklı bir tat verir bu olay ve karakterler. Farklı olaylarda, yabancı kişilerle, bambaşka mekânlarda kaybederiz kendimizi. Kurgu okumanın ya da izlemenin en temel amaçlarından biri de bu değil midir zaten. Başka hayatlara girmek, bize yabancı olanların ruhlarında dolaşmak.Sonunda da belki o ruha bürünüp, karakterin kendisi olup, bütünleşmek. Bu durumun sonucunda da diğer insanları belki de dünyayı algılayıp, anlamak.
Dünyaya ve gerçekliğe gözlerimizi açtığımız anda kurguya da gözlerimizi açarız. Daha anne karnındayken şarkılarla, masallarla tanıştığımız kurgu yaşam boyunca bizimledir. İzlediğimiz çizgi filmler değişir; diziler, filmler gelir yerlerine. Okuduğumuz masallar değişir; romanlar, şiirler alır yerlerini. Değişmeyen tek şey kurgudur. Derinlere indiğimizde insanın varoluşu bile bir kurguya dayalı değil midir zaten? Doğumdan öncesi ve ölümden sonrası. Bilinmeyen her şey birer kurgu halini alır insan beyninde. Kişiler ise bu kurguların kahramanları. Bu noktadan sonra dünya insanın kendi zihninde yaşadığı kurgu ve diğer insanların kurgusu olmak üzere ikiye ayrılır. İnsandaki farklı olana ulaşma duygusu burada da kendini gösterir ve kurguya olan açlık tam bu noktada başlar. Kitaplar okunur, filmler izlenir. Farklı yaşamlara girilir. Çoğu zaman bu yaşamlar kendi hayatlarımızdan daha çekici, kahramanları ise hayatımızdaki insanlardan daha sevilesi gelmeye başlar. Peki neden? Niçin kendi kurgularımızda bu denli mutlu olamıyoruz. Neden yaşamımızdaki insanlara kitap ya da film karakterleri kadar değer veremiyoruz? Kurgudaki mükemmellikten mi yoksa bizim kurguya olan yaklaşımımızdan mı? Belki sandığımız gibi bu karakterlerin insansı hatalardan uzak, mükemmel tavırları değildir onları bu denli çekici kılan. Ya da tersine bize benzemeleri. Bizler gibi düşünüp hatalar yapabilmeleri,az da olsa kusurlarımızla yaşabilmemizi sağlayabilmeleri.Hiç düşündünüz mü kurgusal bir karakteri tanıma sürecini. Karşılaştırdınız mı bir insanı yeni tanımaya başladığınız zamanlarla. Onları dış görünüşlerine göre mi sevdik. Ayırdık mı güzel, çirkin, zayıf, şişko, aptal, zeki diye? Karakteri yaratan kişi nasıl anlattıysa bize onu öyle tanıdık. Ne bir eksik ne de bir fazla. Birini yazarının bakış açısından tanımakla, kendi bakış açımızdan tanımanın farklılıklarını fark edebilirsek eğer, kitaplardaki karakterleri tanır gibi tanımaya çalışırsak insanları belki o zaman gerçek sevginin tadına varabileceğiz.
Teknolojinin yararları kadar birçok zararı olduğu da herkes tarafından bilinen bir gerçek. Hayatımızı kolaylaştırıyormuş gibi görünen akıllı telefon, tablet ve bilgisayarlar bu duruma verilebilecek en güzel örnekler. Özellikle sosyal medya kavramının yaşantımıza girmesiyle beraber büyük ivme kazanan toplumsal bir dönüşümden bahsetmek mümkün.
Son yıllarda hayatımızı ele geçiren yeni bir ortam: sosyal medya. Kişilerin kendilerini ifade etmelerini kolaylaştıran platformlar gün geçtikçe popülerleşmekte. Öyle ki maksimum seviyeye ulaşan bu durum yüzyıllar boyunca birikerek oluşan gelenek, görenek ve kültür gibi kavramları da hapsi altına almış durumda. Popüler kültür olarak adlandırılan canavarı sosyal medyanın topluma en büyük darbesi olarak nitelendirmek yanlış olmaz. Durup etrafınıza baktığınızda ellerindeki telefondan başka olan bitene gözlerini kapamış insanlarla çevrili olduğunuzu fark edeceksiniz. Bu kimseler çevrelerindeki gelişmeleri avuçlarının içine sığdırabildikleri sanal dünyadan takip etmekte, tepkilerini yine aynı sanal ortamda göstermektedirler.Sonuç mu? Bir yemek masasında, bir dost sofrasında birbirleriyle konuşmayan hatta kafalarını kaldırıp karşılarındaki insanın gözlerinin içine bakmayan sanal kimlikler. Oluşan sanal kültür ve yaşanan toplumsal çöküşler. İnsanın insana bu denli yakın olması ama bir o kadar da uzak düşmüş yaşantılar.
İnsan olduğumuzu unutup bir robota dönüşmeden önce gitgide daha büyük bir çılgınlık haline gelen sosyal medya akımına müdahale etmeliyiz. Birbirimizi çoktan unutur hale geldik ancak varoluşumuzu unutmadan bu sürece bir son vermeliyiz. Hayat gerçekte yaşadığımız tecrübelerle ders verir bize, klavye üzerinden dokunduğumuz harflerle değil.
Hayatı boyunca tüylerini almayan bir kadın bu olabilirmi demeyin günümüz dünya kadınlarının en değer verdiği bakım,epilasyon vb bazıları için isyan halini alabiliyor ve bununla eğlenebiliyor nasılmı? video'muzda bazı fotoğraflarını görebilirsiniz. İşte size yasmin gasimova
Yeni trend Peştemal havlular bu yazda ilgi üstüne ilgi görüyor polyester barındırmaması el işleme ve pamuktan oluşması kullanıcıya rahatlık ve kaliteyi yaşatıyor diğer plaj havlularından farklı olarak daha hafif ve daha emici fiyatları ise diğer plaj havlularıyla hemen hemen aynı gibi peştemal plaj havlularıyla ilgili araştırmamız sonucu www.ulkeshop.com da uygun ve değişik renklerini bulabildik ve sizlerle paylaştık. Şimdiden iyi tatiller.
Devlet çözümünü bekleyen şiddet aklıyla karşı karşıyayız hayatımızı tehdit eden şiddetci bireyler her yerde karşımıza çıkabiliyor bu şiddet severler özellikle trafikte hata yapmanızı asla affetmiyorlar sağ kapılarında hazırda bekleyen yaralama öldürme aletleri ile sizlerin en ufak hatasında aniden karşınızda savaş yada öl haykırışlarıyla beliriyorlar araç kullanma sizin karakteriniz yada kişiliğiniz algılanıyor bu şiddete maruz kalmamanız için yapmanız gerekenler keşke olabilse ama inanın yok tavsiye olarak biber spreyi olabilir ama bununda panzehrini bulduklarını düşünüyorum ölü taklit'i yapmak sanırım bir nebzede olsa sorunu çözecektir. Bireysel silahlanmanın mahalle bakkalınızda bulamayacağınız avokado,ananas,kivi gibi gıda ürünlerinden daha kolay vede uygun olarak bulabiliyorlar. Hatırlayın her köşe başında seyyar satıcılarda yada mağaza adı altında dükkanlarda çeşit çeşit vitrinlerde sıralanıyorlar bunun bir yasağı var'mı? bilemiyorum var ise belli'ki yaptırımı çok kabul görmüyor bugün lise çağındaki çocuk diyebileceğimiz bireylerde dahi bu silahlar mevcut olabiliyor. Küçük bir basın açıklaması yada bir protesto 10 yıllarca yada ömür boyu hapsi istenirken bu tür cinayet silahları satan bulunduran hiç bir şekilde ceza almıyor. Bu ülke sorunu umarım yakın tarihte bir çözüme kavuşturulması gerçekleşir.
Dünyanin düz oldugunu iddia eden adam:"Dünya düzdür, dönmez, adaleti yoktur. Dünya dönmez, günes etrafimizda dönüyor. Ben yerçekimine inanmiyorum" dedi.
Bir heves olarak aldığımız hayvanlar çoğu zaman ilk yıllarında sokaklara bırakılıyor bu canlar sokak düzenine alışık olmadıklarından açlıkla savaşarak ve acı çekerek ölüyorlar.
Bu videomuzda dostlarımızı anmak ve sıkıntıları dile getirmeye çalıştık.
Evet geç kalınmış bir paylaşım biliyorum fakat duyarsız kalmaktan daha fena değildir.
Trans bireylerin toplumda ne kadar zorlandıklarının farkındamıyız? bu konuda toplumumuzca tu kaka olarak görülmekte erkek erkeğe bu konuyu konuşmaya çalışsan konuyu açan dinleyici tarafından acaba gaymi diye düşünüyor konuya odaklanmak yerine içinde yaşadığı her neyse american beauty filmi buna iyi bir örnek olabilir.
Kısacası konuşmak bile cesaret isteyen bir konu ülkemizde son yıllarda artan intihar vakaları ki bunlardan beni çok üzen EYLÜL CANSIN'DIR ne devlet tarafından nede toplum tarafından görülmüyor bir şey ifade etmiyor bunu söylemeye dilim varmıyor ama keşke hepsi intihar etse diyen insanlar duydum.
Başlarına kötü bir şey geldiğinde dahi inanıyorumki kolluk kuvvetleri tarafından bir çoğuna yardım edilmiyor.
Birde trans mafyası var kolay yoldan para kazanma insanların canını yakma bu insanlıktan yoksun pislikler çetesi rahat vermiyorlar.
Transeksüel algımız sacade barlarda gece kulüblerinde erkekleri yoldan çıkaran kadınsı erkek olarak biliniyor
İşe alınmadıklarını bırakın nasıl cesaret edipte benden iş istersin diyenler var gerisine siz karar verin
Algı yıkmak gerçekten yeni dünya yaratmak gibi zor fakat her refah her mutluluk mutlaka bir iç yıkımı yaşatmıştır.
Buradan trans arkadaşlara seslenmek istiyorum kapımız sonuna kadar açık söylemek istedikleriniz paylaşmak istedikleriniz zorladığınız konular ne gibi düşünceleriniz var vs vs istediğiniz an yaza bilir paylaşabilirrsiniz.
Tüm takipçilerimize çok sevdiğim belgeseli bana öyle bakmayı izletmek istiyorum
İnternet dünyasında lahmacun severler ve hamburger severler birbirine girmiş durumda lahmaun severler hamburger severlere sizin etiniz donmuş bekletiliyor yani fast food diyor hamburger severler ise sizin lahmacunlarda difrizlerde saklanıyor siz isteyince ısıtılıyor diyor sizin yediğinizde fast food diyor. Yorum sizin. Durum bu olunca barış mançoyu anmamak olmaz dedik:)
Depresyon tedavisini yeniden keşfetmeye çıkmadık amaç sadece sizlerin daha mutlu olmasını sağlayacak bir kaç önerimizi naçizane sunmak istedik umarız yararlı olur.
Filmin konusu Gürcistan’ın batı kesiminde, büyük bir selin ardından nehirde ortaya çıkan ada üzerinde ekime uygun toprak arama çabası içinde Enguri ırmağında geçiyor. Filmde çok az diyaloga yer verilmiÅŸtir. Filmin baÅŸ karakterleri Abhaz bir dede, onun kız torunu ve Gürcü askerlerdir. Dede rolünü Türkiye’den İlyas Salman, torun rolünü ise Gürcistan’da bir köy okulunda öğrenci olan 14 yaşındaki Mariam ButuriÅŸvili oynamıştır. Tamer Levent ve Iraklı SamuÅŸia diÄŸer oyunculardır.
Uzun zamandır gözlemlediğim bir durumdur bu. İnsanları gülümserken görmeyi çok özledim dersem abartmış olmam sanırım. Acaba siyasi gündemin,hayat şartlarının bir etkisi'midir? Yoksa tamamen kazanmaya kolay zengin olmaya odaklı bir toplum'mu olduk? Hani reklamların gazına gelerek bu telefonu kullanmazsan adam değilsin Eğer bu ürünü almazsan hem mutlu olamazsın hemde özgür Acaba bunları bir an önce almak için harcadığımız çaba sonucumu? Bu ürünlerin bizde olmayışımı? Öz güven kaynaklı olduğunu düşünmek istemiyorum yorumu size bırakıyorum. Ve bir hatırlatma yaparak sizler için hazırladığımız video ile gülümseme üzerine söylenmiş sözleri paylaşmak istedim.
Uğur yücel'in zamanında stand up gösterilerini bileniniz varmıydı?
Evet vardı ve bence çok iyi gözlemleride olmuştu bizim jenerasyon bilir eğlence hayatında porselen tabak kırma diye bir gariplik vardı onları baya bir diline dolamış güzel,güzel iğnelemişti ve bu gösterilerinden sonra porselen satışları düşmüştü:)
Erkeklere çok uçuk gözüken bu evlilik teklifleri sanırım kadınların hayatlarında en çok istedikleri bir olgu yada olmazsa eksik kaldıkları bir durum.
Bu fotoğraflarda beni düşündüren ise insanlık tarihinin başlangıcına gidip (tabiki homosapien değil) o zamanın şartlarını hayal etmeme neden oldu nasılmı?
Örnek olarak en çok alkışlanan ve şaşırtan dünyanın en büyük mağarası olan doong son'da yapılan evlilik teklifi ama kim bilir burada aslında kaç insan şaşalı olsun diye değil öylesine standart dahilinde teklifte bulundu erkek yada kadın acaba içlerinden biri bula bula bu karanlık dipsiz mağaradamı teklif ediyorsun dedimi?
Konuyu bağlamam gerekirse eskiden sıradan ve nomal gözüken biraz daha zorlarsam aşağılanan çağdaş yaşamda yada tarihin geleceğinde,herhangi bölümünde alkış bulabiliyor.
Takipçilerimizin maillerine istinaden yanlış bilinen soruları elimizden geldiğince anlatmaaya çalıştık. Deep web ile ilgili bildiğiniz bilme...